Hayat insanı hep bir şeylere zorlar. Ama hayatın şartları o kadar zordur ki bu “hayatta bir şey olmak” daha da zordur. Bu güçlüğü herkes yaşamıştır veya yaşamaktadır. Bu yazımda vurgulamak istediğim husus ise nitelikli, donanımlı, eğitimli bir birey olmak, aydın olmak, ama ne olursak olalım, her şeyden önemlisi “önce insan olmak” yani aydın insan olmaktır.
İnsan olmak, hayatta bir şey olmanın temel şartıdır, aydın olmanın da olmazsa olmaz şartıdır; Hülasa aydın olmanın yolu önce insan olmaktan geçer. Cemil Meriç “Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz konuşur; maruz kalmaz seçer. Aydın kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan: uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs (öğrenme meraklısı).”diyor.
Dilimizde “Aydın” sözcüğünün sözlük anlamı “öğrenimi, bilgisi, görgüsü olan kimse” olarak verilmektedir; Arapçası “münevver”dir. Günümüzde entellektüel kelimesi ile de tarif ederiz. Aydın tanımı gerçekten tam manasıyla aydını tanımlıyor mu? Aydın olmak için başka özelliklerin de bulunması gerekir mi, gerekirse nelerdir? Bu soruların cevabı için aydın tanımından yola çıkarak ilerleyelim.
Aydın olmak için elbette eğitim-öğretim, bilgi, görgü gereklidir. Ülkemizde eğitim-öğretim söz konusu olunca akan sular durur (!). Hepimiz bunun ne kadar önemli olduğu konusunda görüş birliği içinde saatlerce konuşabiliriz. Her anne baba çocuğunun eğitim almasını ister ve bu konuda her türlü fedakarlığı da yapar. Çünkü ülkemin insanı bilir ki okumak insanın cehaletini alır, okumak insana bilgi görgü edep adap kazandırır. Okumak insana erdemli olmayı öğretir. Ama mevcut eğitim öğretim sistemiyle bunu becerebiliyor muyuz? Okullarımızda toplum beklentilerine uygun insan yetiştirebiliyor muyuz? Burası ayrı bir tartışma konusudur. Mevcut sistemde her şeyden önce eğitimle öğretimin farkı belirlenmeli, bu konuda net bir tavır sergilenmelidir. Çünkü ikisi arasındaki fark göz ardı edilmektedir. “Eğitim”, bir kimseyi veya canlıyı istenen amaca göre geliştirmek, onda davranış değişikliği yaratmaktır. “Öğretim” ise, bir amaç için gerekli bilgileri vermek, aktarmaktır. Yani Eğitim ve öğretim iki ayaklı bir süreçtir. Birinde bilginizi artırır, diğerinde davranışlarınızı geliştirirsiniz. Her ikisini de kazandığınızda aydın olursunuz. Aydın insan olmak da bir insanın sahip olacağı en önemli vasıflardan birisidir.
Ülkemizdeki eğitim kurumlarında yapılan eğitim değil, öğretimdir; dolayısıyla bir davranış değişikliği yaratılmasına yönelinmeyip salt bilgi aktarılmaktadır. Onun içindir ki okullarımız hep akademik başarıya odaklanmış, buna bağlı olarak ta anne ve babalar başarıyı sınav başarısında görmüştür. Yani sistemin olmazsa olmazı sınavlar, sınavlar... Sınav başarısı arttıkça eğitim öğretim başarımızın arttığı sanılmaktadır. İşte bu yüzdendir ki daha iyi bir yurttaş ve daha iyi bir insan yetiştirmek için zorunlu eğitim süresi uzatıldıkça uzatılmıştır. Zorunlu temel eğitim, Cumhuriyet’in ilk yıllarında 3 yıldı, sonra 5, 8 derken şimdi 12 yıl oldu. Acaba eğitim süresi ile nitelikli birey, aydın insan yetiştirmek arasında doğru orantı var mıdır? Ana sınıfını da dahil edersek yaklaşık on üç yıl zorunlu eğitim verdiğimiz çocuklar ne kadar istediğimiz düzeyde? Sanırım bu soruya büyük bir çoğunluk olumsuz cevap verecektir. Çünkü sınava dayalı, sadece öğretim odaklı mevcut durum merak eden, soran, araştıran değil; ezberleyen, merak etmeyen, sormayan, araştırmayan kişilerin yetiştirilmesine neden olmaktadır. Günümüzde okullarımız bilgi veriyor, ancak bu bilgilerin ne kadarının günlük yaşamda ve ileride meslek yaşamında kullanılabileceği veya yararlı olup olmadığı tartışmalıdır.
Bu da gösteriyor ki teorik bilgilere sahip olmakla, diploma sahibi, ünvan, makam ve mevki sahibi olmakla aydın olunamıyor. Çünkü “Aydın” tanımında, aydının görgüsünün olması öğretimle sağlanamaz, bunun için eğitim gereklidir. Eğitim yaşamın gereklerine göre, çeşitli ortamlarda (evde, sokakta, okulda, iş yerinde, lokantada, sinemada, otobüste, metroda) nasıl davranılacağını öğretir; uygun ve olumlu davranışları geliştirerek pekiştirir. Aydın olmak içinde bulunduğu toplumun değerleriyle barışık olmayı gerektirir. Buraya kadar söylediklerim, aydın olmanın temel koşullarını pek de sağlayamadığımızı gösteriyor. Neden mi? Çünkü yaşadığımız toplumda kendisine aydın denilen ünvan sahibi kişiler bu milletin milli ve manevi değerlerine karşı çıkabiliyor? Çünkü kendisine akademik ünvanlar verilen bireyler “başörtülü birisi psikolojik danışman olamaz” diyebiliyor. Otobüste, trende, metroda ya da diğer toplu bulunulan mekanlarda eğitimli dediğimiz gençler istenilen uygun davranışları sergileyebiliyor mu? Umarım pozitif cevaplar veriyorsunuzdur.
Toplumların, gelişmesi ve ilerlemesi için aydınlara gerek duyduğu bilinen bir gerçektir. Salt üniversite bitirmek aydın olmaya yetmediğine göre, bir aydında hangi özellikler olmalıdır? Her şeyden önce aydın, geniş bir bakış açısına sahip olmalı, çok yönlü düşünebilmeli, olayları farklı boyutlardan görebilmelidir. Bunun için bilimsel bakış açısı, araştıran ve soran bir yapısı olmalıdır. Aydın, belli kalıplaşmış görüşlerin, ideolojilerin tutsağı veya sözcüsü olmaz. Her görüşü, her durumu farklı boyutlarıyla değerlendirir, doğruyu ve gerçeği bulmaya çalışır.
Konuşması yapıcı eleştiri niteliğinde olmalıdır. Bu nitelikteki eleştiri hem yöneticiler, hem de toplum için yol gösterici ve ufuk açıcıdır. Eleştirel bakış açısına sahip olmayan bir kişinin aydın olması/olduğu düşünülemez. Ne yazık ki, üniversite mezunlarımızın çoğu düşünmemekte, konuşmamakta, eleştirel bakış açısıyla değerlendirme yapamamaktadır.
Aydın olmanın bir başka önemli özelliği, bilgeliktir. Bilge kişi, bilgi ve deneyimlerini toplum için en yararlı biçimde kullanır. Aydın ve bilge olmak için mutlaka üniversite bitirmek gerekmez, yukarıda belirttiğim bakış açısı gereklidir. Yaşayarak öğrenilenler bu bakış açısıyla birleştirilip akıl süzgecinden geçirildiğinde, varılan sonuçlar ve değerlendirmeler başkaları için çok yararlı yol gösterici özellikler olabilir. Bunun en güzel ve en tipik örneklerini anadolunun her köşesinde bumak mümkündür. Belki üniversite okumamıştır,belki hiç bir akademik ünvana sahip değildir ama ilim irfan sahibir. Dede Korkut gibi, Bilge Kaan gibi bilge kişidir. İçinde bulunduğu toplumun ışık kaynağıdır.
Sözün özü okumak cehaleti alır ama aydın etmez, hatta aydın insan etmez. Aydın olabilmek için önce insan olmak lazımdır.