Yassı semaver ustası Sebahattin Aktaş, mesleğin yaşadığı zorlukları ve geleceksizlik endişelerini dile getirdi. Aktaş, bir ustanın günde ancak 2-3 semaver üretebildiğini ve bunların satılmasının bile geçim sıkıntılarını çözmediğini belirtti. 750 liraya satılan semaverin üretiminde yaşanan yüksek masraflar, ustaların bu mesleği bırakmalarına yol açarken, gençlerin de el işçiliği gerektiren bu işi tercih etmemesi nedeniyle çırak yetişmemekte. Aktaş, bu durumun yassı semaverin geleneksel üretim biçiminin yok olmasına neden olabileceğini ifade etti.
Yassı semaver, bakır, bronz ve pirinç levhalardan üretilen, yatay tasarımıyla dikkat çeken bir ürün. Vezirköprü’de geleneksel yöntemlerle yapılan bu semaverler, hızlı su kaynatma özellikleri ve kalaylı sac kullanımıyla çayı daha lezzetli hale getiriyor. Ancak sanayi üretimi, modern makineler ve paslanmaz çelik malzemelerin kullanılması nedeniyle geleneksel el işçiliği ile yapılan yassı semaverler, giderek daha az üretiliyor.
Sebahattin Aktaş, semaverin tarihçesini de aktararak, bu geleneksel üretim şeklinin Ermeni kökenli bir usta tarafından icat edilen yassı model ile başladığını belirtti. Bugün ise fabrikalarda yapılan semaverlerin paslanmaz çelikten yapıldığını ancak geleneksel yöntemle üretilen yassı semaverin çayı daha lezzetli kıldığını vurguladı.
Ancak her geçen gün azalan ustalar ve çırak yetişmemesi, mesleğin devamlılığını tehlikeye atıyor. Aktaş, gençlerin bu mesleği seçmemesinin temel nedenlerinin işin el işçiliği gerektirmesi ve maddi açıdan geleceği belirsiz olması olduğunu ifade etti. Bu zorluklar, yassı semaver ustalarını farklı işlere yönlendiriyor ve mesleğin gelecek için sürdürülebilir olmasını engelliyor.