Doç. Dr. Akyol, “Diyarbakır ciğersiz olmaz. Gut hastası olacağız diye et, ciğer yemeyelim mi? Öncelikli olarak bir genetik yatkınlık olması lazım, daha sonra tetiği çeken çevresel faktörler. Proteinden zengin beslenme bu hastalık için bir risk faktörüdür ama tek başına ‘gut’ hastası olmak için yeterli değildir. Her gün yemek yerine, bunu 3-4’e düşürebilirler. Bir porsiyon değil de yarım porsiyon yiyebilirler. Hastalarımızda genelde böyle bir kebap, bir ciğer yeme öyküsü olur. Gut hastalığı eskilerin deyimiyle kralların hastalığı veya padişah hastalığı olarak da bilinir. Biz de Diyarbakır’dayız. Biz de o zaman kebap diyarının hastalığı diyebiliriz” dedi. Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Romatoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Lütfi Akyol, kentte yaşayanların sabah kahvaltılarında bile tercih ettiği tescilli lezzetler arasında yer alan ciğer kebabı için uyarılarda bulundu. Fazla et tüketiminin genetik yatkınlıkla birlikte ‘Gut’ hastalığına neden olduğunu söyleyen Doç. Dr. Akyol, şöyle konuştu: “Romatolojik hastalıkların hepsinin ortaya çıkış mekanizması genelde birbirine benzer. Genetik bir yatkınlık, daha sonra tetiği çeken çevresel faktörler. Gut hastalığında da ortaya çıkması için öncelikli olarak bir genetik yatkınlık olması gerekiyor daha sonra da bunu tetikleyen çevresel faktörler. Burada da en önemlisi enzimsel problemler, kanda ürik asit düzeyinin artmasına neden olacak. Gut hastalığını daha çok orta yaş erkekler, 40 yaş üstü erkeklerde görüyoruz. Birlikte diyabetli, şeker hastalığı, hipertansiyonlu, kalp hastalığı, sedef hastalığı, hematolojik hastalıklar, lösemi, lenfoma gibi hastalar, radyoterapi, kemoterapi almış olan hastalar, travma sonrası da hastalarda gut hastalığını görüyoruz. Gut hastalığında özellikle ayak başparmağında gece ve sabaha doğru çok şiddetli ağrı, ısı artışı, kızarıklık. Hasta gece yattığında bir şey yoktur. Gece ve sabaha doğru çok şiddetli ağrıyla uyanır. Bu ağrı o kadar şiddetlidir ki, polikliniğe geldiği zaman hastalar o ayağına şiddetli ağrıdan dolayı ayakkabı ve çorap bile giyemezler. Biz o hastaları polikliniğe girişinden bile hemen tanıyabiliriz. Yüzde 70 oranında ayak başparmağında daha az sıklıkta ayak bileğinde, dizde bu eklemlerde de gene şişlik, ağrı, kızarıklıkla hastalar bize gelebilir. En önemli özelliği, ataklar halinde seyretmesidir. Biz tedavi versek de vermesek de ataklar 7- 10 günde kendiliğinden düzelir. Ama tedavi etmezsek giderek artan ataklar eklemlerde kalıcı hasarlar bırakır. Önce ayakta, dizde başlayan hastalık yavaş yavaş yukarı doğru diğer eklemlere geçer. Kulakta olabilir, akciğerde olabilir. Yani hastalık sadece eklemsel bir hastalık değil, eklem dışı organları da etkileyen bir hastalık. Onun için erkenden tanı ve tedavi yapılması bu hastalıkta çok kıymetlidir” ifadeleri kullandı.