Özellikle Narin Güran cinayetini örnek gösteren Prof. Dr. Dokgöz, kayıp çocuk olaylarında en yüksek oranla, çocukların güvendiği ve tanıdığı kişilerin sorumlu olduğunu belirtti. Bu tür olaylarda, soruşturmanın genişletilerek aileden başlayıp sosyal çevreye kadar uzanması gerektiğini vurguladı.
Kayıp Çocuk Vakalarının Büyük Çoğunluğu Tanıdık Kişilerle İlgili
Prof. Dr. Halis Dokgöz, kayıp çocuk vakalarının %80-85 oranında tanıdık kişilerle ilişkili olduğunu ifade etti. Bu istatistik, kayıp çocuk olaylarında ilk olarak aile bireyleri ve çocuğun etkileşimde olduğu kişilerden şüphelenilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bu tür olayların soruşturulmasında "spiral" bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini belirten Dokgöz, öncelikle aileden başlayarak, çocuğun sosyal çevresi, okulu, hatta mahalledeki ilişkileri gibi çevresel faktörlerin göz önünde bulundurulması gerektiğini söyledi.
Prof. Dr. Dokgöz, Narin Güran’ın kaybolması sırasında yaptığı açıklamalarda, bu önemli noktaları dile getirerek, kayıp çocuk olaylarına dair daha kapsamlı bir inceleme yapılmasının önemine dikkat çekti.
Adli Tıbbın Rolü: 'Kusursuz Cinayet Yoktur'
Prof. Dr. Halis Dokgöz, adli tıbbın cinayet, intihar ve diğer adli vakaların aydınlatılmasındaki kritik rolünü de vurguladı. Yakın zamanda yayımladığı Kusursuz Cinayet adlı kitabında, adli tıbbın bilimsel verilerle cinayetlerin çözülmesindeki katkısını anlattığını ifade etti. Kitabında, cinayetlerin aydınlatılmasında her türlü olasılığın göz önünde bulundurulması gerektiği fikrini savundu. Ayrıca, "Kusursuz cinayet var mıdır?" sorusuna yanıt olarak, "Kusursuz cinayet yoktur, çünkü her cinayet mutlaka bir iz bırakır" dedi. Prof. Dr. Dokgöz, adli tıp uzmanlarının bu izleri takip ederek cinayetleri çözmekte önemli bir rol oynadığını belirtti.
Narin Güran’ın Cinayetinde Adli Tıbbın Katkısı
Diyarbakır’da yaşanan ve her geçen gün yeni bulguların ortaya çıktığı Narin Güran cinayetini de değerlendiren Prof. Dr. Dokgöz, kayıp çocuk vakalarında aile üyelerinin ve çocuğun yakın çevresinin adli tıp muayenesine tabi tutulmasının önemine dikkat çekti. Narin Güran’ın kaybolduğu ilk dönemde, kayıp çocuk vakalarına ilişkin yaptığı açıklamalarda, çocuğun sosyal çevresinin titizlikle incelenmesi gerektiğini ifade etmişti. Bu önerisinin önemini, cinayet sonrası daha iyi anlamış olduklarını belirten Dokgöz, “Eğer bu tür bir inceleme yapılmış olsaydı, Narin’in ağabeyinin kolundaki ısırık izlerinin DNA analiziyle kime ait olduğunu %99,9 güvenle belirleyebilirdik” diye konuştu.
Prof. Dr. Dokgöz, Narin Güran cinayetinin ardından adli tıp raporunun çocuğun boğularak öldüğünü net bir şekilde ortaya koyduğunu ve bu bilgilerin cinayetle ilgili kesin kanıtlara ulaşılmasında büyük önem taşıdığını belirtti.
Cinayetin İzleri: ‘Narin Öldü Ama Cesedi Konuşuyor’
Prof. Dr. Dokgöz, Narin Güran cinayetinin, adli tıp alanında önemli bir örnek teşkil ettiğini, çünkü çocuğun cesedinin olayın çözülmesine önemli derecede katkı sağladığını belirtti. "Narin öldü ama cesedi konuşuyor" ifadesiyle, her cinayetin ardından vücudun, adli tıbbın yardımıyla olayı aydınlatmak için büyük bir kaynak sunduğunu vurguladı. Cinayetlerin çözülmesinde adli tıbbın kritik rolünü anlatan Dokgöz, bu tür olayların hukuki süreçlerinin de doğru bir şekilde yönetilmesi gerektiğini belirtti.
Adli Tıp Uzmanlarının Önemi
Prof. Dr. Dokgöz, adli tıp uzmanlarının yalnızca suçları çözme konusunda değil, toplumun genel güvenliği ve suçların önlenmesi açısından da önemli bir görev üstlendiğini belirtti. Çocuk kaybolduğunda ilk başta araştırma ve soruşturma kapsamının genişletilmesi gerektiğini vurgulayan Dokgöz, bu tür olayların üstesinden gelebilmek için adli tıbbın sağladığı bilimsel verilerin büyük önem taşıdığını söyledi.