“Ülkemiz, tarihi ve kültürüyle aynı zamanda bir Avrupa ülkesidir. 1950’li yıllardan itibaren Avrupa’nın yeni oluşturmuş olduğu OECD ve NATO gibi ekonomik ve askeri kurumların yanı sıra; Avrupa Konseyi gibi, insan haklarının korunması ve demokrasinin geliştirilmesini temel amaç edinmiş siyasal kurumların bir parçası olmuştur. Ülkemiz bunlarla da yetinmemiş ve demokrasi ve hukuk devleti standartlarını daha da ileriye taşımak arzusuyla, daha sıkı bir entegrasyonu hedefleyen Avrupa Birliği’ne de üye olmayı devlet politikası olarak görmüştür. Ancak, o zamanki adıyla, Avrupa Ekonomik Topluluğu’na ortaklık başvurusu yaptığı 1959’dan beri, arzu ettiği demokratik yönetime ulaşma yolunda sürekli olarak engellerle karşılaştığı da yadsınamaz bir gerçekliktir. 2000’li yılların başından itibaren, Avrupa Birliği katılım müzakerelerinin de katkısıyla, katılımcı demokrasinin pekiştirilmesi bağlamında önemli bir yol kat ettik. Taahhüt ettiğimiz düzenlemeleri içeren uyum paketleri çerçevesinde kapsamlı anayasa değişiklikleri ile, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konusunda önemli düzenlemeleri yürürlüğe koyduk. Cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı sivilleşme ve demokratikleşme adımları çerçevesinde, temel hak ve özgürlükleri genişleten, vatandaşlarımızın gündelik hayatını her alanda kolaylaştıran ve devlete güven duygusunu pekiştiren, tarihi değerde pek çok reform gerçekleştirdik. Bu değişiklikleri, Sadece Avrupa Birliği mevzuatına uyum sağlamak için değil; vatandaşlarımızın yaşam standartlarını yükseltmek için, sayısız reform paketini hayata geçirdik. Nitekim; katılım müzakerelerinin başlamasından önce Türkiye, ülkenin demokratikleşmesinde “sessiz bir devrim” yapmıştır. Reformlar çerçevesinde atılan adımlarla kurumsallaşan demokrasimiz, millet-devlet kucaklaşmasının önünü açmış, evrensel insan hak ve hürriyetleri standartlarının ülkemizde hakim kılınmasını sağlamıştır. Demokrasi ve insan hakları alanında gerçekleştirilecek reformların son noktasının olmadığı ve bu alandaki uluslararası ölçütlerin her geçen gün daha da yükseldiği bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla demokratik değişim ve dönüşüm sürecinde kaydedilen başarıları, ulaşılmak istenen hedef açısından nihai bir nokta değil; devamlılık arz eden bir sürecin kilometre taşları olarak görmekteyiz. Türkiye, vatandaşlarının yaşam standartlarını daha da yükseltmek için reform çalışmalarını kararlılıkla sürdürmektedir. Ancak, 2016’daki hain darbe girişimi nedeniyle, Türkiye, daha güvenlik odaklı bir politika izlemek; çeşitli terör örgütlerinin oluşturduğu güvenlik tehditleri ortamında, vatandaşlarının güvenliğini sağlamak için birtakım önlemler almak zorunda kalmıştır. Terör ve darbeler, demokrasinin, özgürlüklerin ve hukuk devletinin başlıca düşmanıdır. Darbe ve vesayete dayanan zihniyet, demokrasi için, tarih boyunca kara bir leke olmuştur. Ülkemiz, geride bıraktığımız dönemde çok acı olaylar yaşamış ve hala acı hatıralarını taşımaktadır. 1960 yılında yaşanan askeri darbeyle birlikte başlayan demokrasiye müdahaleler, belirli periyotlarla kendisini tekrarlamış; her on yıllık dönemde birden fazla darbe ya da darbe teşebbüsü gerçekleşmiş, terör olayları ve son olarak yakın geçmişte, 15 Temmuz 2016 tarihinde, yine Türk Silahlı Kuvvetleri içerisine yuvalanmış FETÖ terör örgütünün hain darbe teşebbüsü yaşanmıştır. Türkiye olarak; “ne güvenlikten ne de özgürlük dengesinden” vazgeçemeyiz. Kazanımlarımızdan asla geriye dönüş olmayacaktır. Bu millet 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında demokrasi nöbetleri tutarak teröre, darbe ve vesayet odaklı anlayışa karşı ferasetli bir dik duruş sergilemiştir. Milletimizin desteğiyle, demokrasisine sahip çıkma arzusu ve kararlılığıyla bu hain girişim engellenmiştir. Son yıllarda, olağanüstü hal sona ermesine ve reform sürecini yeniden hızlandırmamıza rağmen, Türkiye, Avrupa Birliği tarafından eleştirilmeye devam etmektedir. Eleştirilerin tonunun ise genellikle cesaret kırıcı ve orantısız olduğu ifade edilmelidir. Türkiye’de yaşanan demokratikleşme mücadelesinde Avrupa Birliği’nin istikrarlı bir çizgisinin var olduğundan bahsetmek pek mümkün değildir. Türkiye’ye yönelik politikalar, zaman zaman, konjonktüre ve karar verici aktörlerin kimliklerine bağlı olarak önemli değişiklikler göstermekte olup sürekli ve istikrarlı bir tutum içinde olunmadığını gözlemliyoruz. Bu çerçevede, Türkiye’deki demokratikleşme adımlarına kritik zamanlarda çok kuvvetli bir şekilde destek veren Avrupa Birliği’nin; bazı dönemlerde ise, başta demokrasi teşviki olmak üzere, kendi temel ilkelerine aykırı hareket ettiğine de şahit olmaktayız. Gelinen noktada, müzakereler siyasi olarak engellense de Türkiye, Avrupa Birliği’ne Katılım Ulusal Eylem Planı (2021-2023) ve tematik eylem planları doğrultusunda, demokrasi ve insan hakları konularını içeren reform sürecini sürdürmektedir. Türkiye, yakın zamanda iki önemli politika belgesini güncellemiştir: Yargı Reformu Stratejisi ve İnsan Hakları Eylem Planı. Yargı Bağımsızlığı, Tarafsızlığı ve Şeffaflığın Geliştirilmesi, Hak ve Özgürlüklerin Korunması ve Geliştirilmesi gibi; 9 amaç ve 63 hedefi içeren Yargı Reformu Stratejisi, 30 Mayıs 2019 tarihinde kamuoyuna ilan edilmiş ve Stratejisi Belgesi’nde yer alan toplam 256 faaliyetin büyük bir kısmı hayata geçirilmiştir. 2014–2019 dönemini kapsayan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı” 1 Mart 2019 tarihinde sona ermiştir. Bunun üzerine, katılımcı ve şeffaf bir anlayışla, geniş kapsamlı yeni bir İnsan Hakları Eylem Planı oluşturulması doğrultusunda çalışmalar yürütülmüştür. Bu kapsamda, “Özgür Birey, Güçlü Toplum; Daha Demokratik Bir Türkiye” vizyonu doğrultusunda, insan hakları standartlarını yükseltmek amacıyla temel politika belgesi olarak hazırlanan İnsan Haklan Eylem Planı, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından 2 Mart 2021 tarihinde açıklanmış ve uygulama aşamasına geçilmiştir. İnsan Hakları Eylem Planı çerçevesinde; Daha Güçlü Bir İnsan Hakları Koruma Sistemi, Yargı Bağımsızlığı ve Adil Yargılanma Hakkının Güçlendirilmesi , Hukuki Öngörülebilirlik ve Şeffaflık ifade, Örgütlenme ve Din Özgürlüklerinin Korunması ve Geliştirilmesi , Kişi Özgürlüğü ve Güvenliğinin Güçlendirilmesi , Kişinin Maddi ve Manevi Bütünlüğü İle Özel Hayatının Güvence Altına Alınması , Mülkiyet Hakkının Daha Etkin Korunması , Kırılgan Kesimlerin Korunması ve Toplumsal Refahın Güçlendirilmesi , İnsan Hakları Konusunda Üst Düzey İdari ve Toplumsal Farkındalık , Amaçları çerçevesinde bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz reformları güçlendirerek devam ettirme yönünde çalışmalarımızı sürdürmekteyiz “dedi.